Âyetteki, kalplerin benzeşmesi tabiri ile, genel anlamda geçmişteki müşrikler ile Rasûlullah dönemindeki müşrik ve kâfirlerin fikrî yapısının benzeştiğine, birbirinden farklı olmadıklarına işaret edilmiştir. Zira Kur'ân'da Nûh, Hûd, Sâlih ve İbrâhîm kavminin, Firavun'un hakk din karşısında birbirlerinden farklı söylemlerinin olmadığı, hepsinin aynı telden çaldıkları görülüyor.
Özel anlamda da Mûsâ'nın karşısındaki İsrâîloğulları ile Rasûlullah'ın karşısındaki Yahûdilerin birbirinden farklı olmadıkları; kalplerinin, fikir ve inançlarının benzediği görülüyor:
21Bize kavuşmayı ummayanlar da, "Bizim üzerimize melekler/ doğal güçler indirilmeliydi" ya da "Rabbimizi görmeli değil miydik?" dediler. Andolsun ki onlar kendi içlerinde büyüklüklerine inandılar ve büyük bir azgınlık yapmak sûretiyle azgınlaştıkça azgınlaştılar.(Furkân/21)
153Kitap Ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Ve kesinlikle onlar Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Biz onları bundan dolayı da affettik. Ve Biz, Mûsâ'ya apaçık bir kanıt verdik. (Nisâ/153)
119. âyette ise, Rasûlullah'ın hakk ile müjdeci ve uyarıcı olarak gönderildiği hatırlatılıp, cehennem ashâbından sorumlu olmadığı bildirilmiştir.