Secde

1) Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.[#307]
2) Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbindendir.
3) Yoksa onlar, "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar. Tam tersi Kur'ân, kılavuzlandıkları doğru yola ulaşırlar diye, senden evvel kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın diye Rabbinden gelen gerçektir.
4) Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı evrede oluşturan ve de en büyük taht üzerinde egemenlik kurandır.[#308] O'nun astlarından size bir yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın ve bir destekçi, iltimasçı yoktur. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
5) Allah, gökten yere, sistemleri düzenler, sonra da sistemler, ölçüsü, sizin saydıklarınızdan bin yıl olan bir günde Allah'a yükselir; geri döner, sistem çöker, bozulur.
6) İşte Allah, algılanabilenleri ve algılanamayanları, geçmişi, geleceği bilendir; en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, engin merhamet sahibidir.
7,8,9) Ki O, oluşturduğu her şeyi en güzel yapan ve insanı oluşturmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve onu bilgilendirdi.[#309] Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ne de az ödüyorsunuz?
10) Ve onlar: "Biz, yeryüzünün içinde kaybolduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeni bir oluşturuluşta olacağız?" dediler. Aslında onlar, Rablerine kavuşmayı; O'nun huzuruna varmayı bilerek reddeden/inanmayan kimselerdir.
11) De ki: "Size ölümle görevlendirilmiş görevli güç, sizi vefat[#310] ettirecek; size geçmişte yaptıklarınızı ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızı bir bir hatırlattıracak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz."
12) Suçluları, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de sâlih bir amel işleyelim, biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz" derlerken bir görsen!
13) Ve eğer Biz, dileseydik her kişiye doğru yolu verirdik. Velâkin Benden: "Bütün bilinen, bilinmeyen, geçmişten, gelecekten[#311] herkesten cehennemi elbette tamamen dolduracağım" sözü hak olmuştur.
14) "Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan/terk ettiğinizden dolayı tadın azabı! Hiç şüphesiz ki Biz cezalandırdık sizi. Ve yapmış olduğunuza karşılık sonsuzluk azabını tadın!"
15) Gerçekten Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman boyun eğip teslimiyet göstererek yerlere kapanan ve Rablerinin övgüsüyle birlikte noksan sıfatlardan arındıran ve büyüklük taslamayan kimseler inanırlar.
16) Onların yanları, yan gelip yattıkları yerlerden uzaklaşır; onlar keyfetmezler, onlar korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcarlar/başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını temin ederler.
17) İşte, kişi, kendisi için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden gizlenmiş olan şeyleri bilmiyor!
18) Peki, inanmış kimse, yoldan çıkan kimse gibi midir? Bunlar, aynı olmazlar.
19) İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık yaptıklarına karşılık, bir ağırlanma olarak, barınak bahçeleri yalnızca onlar içindir.
20,21) Ve yoldan çıkanlara gelince, onların varacağı yer de Ateş'tir. Her çıkmak istediklerinde oraya yeniden çevrilecekler ve onlara, "Yalanlayıp durduğunuz Ateş'in azabını tadın" denilecektir. Hiç kuşkusuz, dönerler; Allah'ın ilkelerine uygun hareket ederler diye onlara, büyük cezanın biraz hafifinden, en yakın cezadan da tattıracağız.
22) Ve Rabbinin âyetleriyle kendisi öğütlendirilen, sonra onlardan mesafeli duran kimseden daha yanlış; kendi zararına iş yapan kimdir? Şüphesiz Biz, günahkârları yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlayanlarız.
23) Ve andolsun ki Biz, vaktiyle Mûsâ'ya o kitabı verdik. -Şimdi sen, sana vahyolunan kitabın tümüne kavuşmaktan kuşku içinde olma; kitabın tümüne kavuşacaksın.- Ve Biz, onu İsrâîloğulları için bir kılavuz yaptık.
24) Ve onlardan, sabrettikleri zaman, Bizim emrimizle kılavuzluk eden önderler yaptık. Ve onlar, Bizim âyetlerimize/alâmetlerimize/göstergelerimize kesin bir şekilde inanıyorlardı.
25) Şüphesiz senin Rabbin; Allah, onların anlaşmazlığa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.
26) Yurtlarında gezip dolaşmakta oldukları kendilerinden önceki nice kuşakları değişime/yıkıma uğratmış olmamız da, onlara kılavuz olmadı mı? Şüphesiz bunda nice alâmetler/göstergeler vardır. Hâlâ kulak vermeyecekler mi?
27) Ya da, Bizim kır-kurak yere suyu salıverip de onunla hayvanların ve kendilerinin yediği bir ekin çıkarmamızı da mı görmediler? Hâlâ görmezler mi?
28) Bir de onlar, "Ne zaman o yargı, eğer doğru kimseler iseniz?" diyorlar.
29) De ki: "Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere, o yargı günü iman etmeleri yarar sağlamaz ve onlara süre tanınmaz."
30) Artık sen onlardan mesâfelen ve gözetle. Şüphesiz onlar gözetleyenlerdir.