Beyyine

1,2,3) Kitap Ehlinden ve ortak koşanlardan küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar serbest bırakılmadılar, gözden çıkarılmadılar.
4) Ve o, Kitap verilen kişiler, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler.
5) Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları, ayakta tutmaları], zekat'ı; Allah'ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği vergiyi vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir.
Bu âyetlerde, müşriklerin ve Ehl-i Kitabın Allah ile olan ilişkilerine dikkat çekiliyor: Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar ihmal edilmemişledir, gözden çıkarılmamışlardır.

Bu ifade de –Rahmân ve İnsan sûreleri gibi– Ra‘d sûresi'nde Allah Elçisi'ne, "Sen elçi değilsin, Allah elçi göndermez" diyenlere, Muhammed'in elçiliğine Allah'ın şâhitliğinin beyânıdır. Allah, kendilerine açık kanıtlar [elçi, kitap] göndermeden kâfirleri kendi başlarına bırakmaz, "Ne hâlleri varsa görsünler" demez. Ancak elçi gönderdikten, kitap indirdikten sonra inanıp inanmamakta serbest bırakır. Böylece, hem dünyada uyarılmadan cezalandırılarak haksızlık edilmemiş, hem de âhirette mazeretleri kalmamış olur.

Bu âyetlerde verilen mesaj, Zuhruf sûresi'nde de yer almıştı:

5Peki, Biz, siz sınırı aşan bir toplum oldunuz diye o Öğüt'ü/Kur’ân'ı size göndermekten vaz mı geçelim? [Zuhruf/5]

Bu âyetlerde Rabbimizin rahmetinin sınırsızlığı gözler önüne serilmektedir. Şöyle ki: Şirk koşan kullar nankörlük ve saygısızlık ediyorlar, akıllarını başlarına almıyorlar, haddi aşan davranışlarda bulunuyorlar diye Allah onlara öğüt vermekten vazgeçmemekte, sürekli olarak onlara uyarı mesajları göndermektedir. 5. âyet sanki müşriklerin Rasûlullah'a, "Bütün bunlardan sonra kendini neden yoruyorsun, niçin bizden umudunu kesmiyorsun, niçin bizi kendi hâlimize bırakmıyorsun?" şeklindeki sitemlerine verilmiş bir cevap mahiyetindedir.

Böyle bir ısrar insanlar arasındaki ilişkide olsa, "Bırakın ne hâlleri varsa görsünler!" denilir, uğraşmaktan vazgeçilir. Ne var ki, Rabbimiz böyle yapmamakta, haddi aşan kullarını uyarmayı bıkmadan sürdürmektedir.

Bu ifadeyi şöyle bir anlama çekmek de mümkündür: "Siz, başıboş; istediğinizle başbaşa bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Hayır, hayır! Sizi başıboş bırakmıyoruz. İnanmanız ve yapmanız gerekenleri ısrarla önünüze koyacağız. Sonra da bunların hesabını sizden soracağız."

Buradan anlaşılıyor ki, tevhid tebliğcileri yılmadan, usanmadan, çalışmalarını kesintiye uğratmadan görevlerini sürdürmeli, neticeyi de Allah'a bırakmalıdırlar. [Tebyînu'l-Kur’ân; c..]

Rabbimiz, rahmeti gereği kullarını ihmal etmediğini birçok âyette (Nahl/9, Nisâ/163-165, Mâide/19, Fâtır/42-43, En‘âm/155-157, Enfâl/42, İsrâ/15, Yûnus/47) bildirmiştir.

4. âyetteki, açık kanıt, "Kur’ân ve Muhammed'in elçiliği"dir:

14Ve onlar, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki taşkınlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından "adı konmuş bir süre sonuna kadar" sözü geçmemiş olsaydı aralarında kesinlikle gerçekleştirilirdi. Ve şüphesiz kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kişiler, Kur’ân'dan kesinlikle kararsızlığa götüren bir kuşku içindedirler. [Şûrâ/14]

19Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm'dır. Kendisine Kitap verilen kimseler de, ancak, kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de Allah'ın âyetlerini örtbas ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır. [Âl-i İmrân/19]

213İnsanlar tek bir önderli toplum idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve anlaşmazlık ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o Kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar. [Bakara/213]

31Yine onlar: "Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler. [Zuhruf/31]

5. âyette,
Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah'a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir buyurularak, dinin özü ve amacı açıkça beyân edilmiştir, ki bu da tevhid ve toplumdaki zulüm ve fesadın ortadan kaldırılmasıdır. Zulüm ve fesadı ortadan kaldırmak, salâtın ikâmesi ile; salâtın ikâmesi de zekâtın verilmesi ile olur. Bu konular hakkındaki âyetlerden bazılarını hatırlatmak istiyoruz: Zümer/1-3, Enbiyâ/25, Nahl/36, Zümer/11-18, Mü’min/14, Mü’min/65, A‘râf/29.

6) Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kişiler, içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların en şerlilerinin ta kendileridir.
7,8) Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler, yaratılanların en hayırlılarının ta kendileridir. Onların, Rableri katındaki ödülleri, içinde sürekli kalanlar olarak; ebediyen altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine bilgiyle, sevgiyle, saygıyla ürperti duyan kimseler içindir.
Burada hakka tâbi olanlar ile olmayanların âkıbetlerine dair bilgi verilmiştir:

• Şüphesiz Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfredenler, içinde sürekli kalanlar olarak cehennemin ateşi içindedirler. İşte onlar, yaratılanların en şerlileridir.

• Şüphesiz inanan ve sâlihâtı işleyenler, yaratılanların en hayırlılarıdır. Onların, Rabb'leri katındaki mükâfatı, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu [mükâfat], Rabbine haşyet duyan kimseler içindir.

Adn cenneti ile ilgili nitelemeler Sâd sûresi'nde yapılmıştı:

49-52İşte bu, bir öğüttür/şereftir/hatırlatmadır. Şüphesiz ki Allah'ın koruması altına giren kimseler için güzel bir dönüş yeri; içlerinde yaslanarak birçok meyve ve içecekler istedikleri ve de yanlarında hepsi de aynı yaşta, gözleri karşılarındakinden başkasını görmeyen hizmetçilerin bulunduğu, kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır.

53İşte bu, hesap günü için size vaat edilendir. 54Hiç şüphesiz ki işte bu, Bizim rızkımızdır; ona hiç tükenmek yoktur.– [Sâd/49-54]