Hikmet sözcüğü, حكم [hukm] sözcüğünün bir türevi olup "bina-i nev'i, ism-i nev'i" kalıbındadır. Kullanıldığı fiilin bütün anlamlarını temsil eden bir isim niteliğindeki bu kalıptan birçok sözcük türetilmiştir. Bu sözcüklerden birçoğu Arapça'daki anlamlarıyla Türkçe'ye de geçmiştir. Türkçe'de yaygın olarak kullanılmakta olan bu kalıptaki sözcüklerden bir kısmı şunlardır: Bid'at, cinnet, fikret, fitne, firkat, gıybet, hizmet, hicret, illet, iffet, kıymet, kısmet, kisve, minnet, mihnet, nimet, rif'at, ric'at, sirkat, şirket, şiddet, zînet.
Hikmet de aynı kalıptan geldiği gibi, hikmet'in türetildiği hukm sözcüğünün türevleri olan hâkim, hakem, hâkimiyet, hükûmet, muhkem, tahkim, muhâkeme, mahkeme, ihkam ve tahakküm gibi birçok sözcük de Türkçe'ye geçmiş ve Türkçe'leşmiş olarak kullanılmaktadır.
Hukm sözcüğüne, sözcük ve terim anlamı olarak bugün elimizdeki Arapça sözlüklerde verilen karşılıklar şunlardır: "Hükmetmek, yargılamak"; "işi sağlama almak, sağlamlaştırmak"; "yüzün ön kısmı, alın"; "şan, şeref"; "çağırmak, mahkemeleşmek"; "hakemlik etmek, tecrübeli uzman"; "hikmet sahibi olmak, hakîm olmak."
Allame İbn-i Manzur'un Lisânü'l-Arab adlı eserinde حكم [hakeme] sözcüğünün esas anlamının منع [mene'a=engel oldu] demek olduğu belirtilmektedir. Bu durumda hakeme sözcüğünün mastarı olan hukm sözcüğü de "engel olmak" anlamına gelmektedir. Araplar bu sözcüğü, "insan veya hayvana mani olmak, onu kontrol altına almak" anlamında kullanmışlardır. Sözcüğün İslâm öncesi Arap şiirinde bu anlamda kullanıldığını gösteren yüzlerce örnek vardır. Ayrıca hayvanların kontrolünü sağlayan "gem" denilen alete de Araplarca حكمة [hakeme] denmiştir. [ Lisânü'l-Arab; c. 2 s. 539-543, "Hukm" mad.]
Kur'ân döneminde ise, sözcüğün anlamı biraz daha özelleşerek, "zulme ve fesada engel olmak" anlamında kullanılmıştır. Hakeme sözcüğünden türetilen sözcükler de o dönemde özelleşmiş olan bu anlama uygun olarak kullanılmıştır. Bu sözcüklerden bir kaçı ve kullanıldıkları anlamlar şöyledir:
* Hâkim: Zulme ve fesada engel olan kişi.
* Mahkeme: Zulme ve fesada engel olunan yer.
* İhkam: Zulme ve fesada engel oldurma.
* Muhkem: Zulme ve fesada engel edilmiş şey.
Sözcüğün Kur'ân'ın indiği dönemde bu özelleşmiş anlam içeriğiyle kullanıldığına dair Peygamberimize isnat edilmiş meşhur bir hadis bile bulunmaktadır: حكّم اليتيم كما تحكّم ولدك [hakkimu'l-yetîme kemâ tühakkimu veledeke=kendi çocuğunu engellediğin gibi yetimi de engelle!], yani "Kendi çocuğunun zulmüne, fesadına, kötü yetişmesine mani olduğun gibi yetime de mani ol ki, o da iyi yetişsin, kötü birisi olmasın."
حكم [hukm] mastarının tüm türevleri bu anlam ile uyumludur. Sarf ilmi'nin kurallarına göre bu sözcükten birçok farklı sözcük daha türetmek mümkündür. Nitekim hukm mastarının farklı türevleri Kur'ân'da 210 yerde geçmekte ve dikkatle incelendiği takdirde hepsinin de "zulme ve fesada mani olma, engelleme" anlamında kullanıldığı açıkça görülmektedir.
Hukm mastarından türemiş olan حكمة [hikmet] sözcüğü, girmiş olduğu ism-i nevi kalıbından dolayı, "zulme ve fesada engel olma"nın adı olmak durumundadır. Bu duruma göre hikmet'e verilmesi gereken en uygun anlam, "zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş olan kanun, düstur ve ilke" olmaktadır.
Hikmet sözcüğü, hepsi de doğal sözcük anlamıyla kullanılmış olarak Kur'ân'da 19 âyette 20 kez geçmektedir. Sözcük Kur'ân'da ilk defa, 37. sırada Mekke'de inen Kamer sûresi'nde yer almış ve bu âyetten sonraki âyetlerde geçen hikmet sözcükleri yine Kur'an tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
Söz konusu âyeti, hikmet sözcüğünün bu anlamı ışığı altında değerlendirdiğimizde, vahiyle topluma gelen "kararlaştırılmış, zulüm ve fesadı engelleyen üst seviyede ilkeler ve bunlardan vaz geçirecek haberler"e rağmen, inançsızların keyif, tutku ve heveslerine uyarak ömürlerini fısk ve fücûrla geçirmeyi tercih ettikleri anlaşılmaktadır. İnançsızların bu tavırları daha önce Kıyâmet sûresi'nde de söz konusu edilmişti:
5Aslında o insan, önünü; kalan ömrünü din-iman tanımayıp kötülüğe batmakla geçirmek istiyor:
(Kıyâmet/5)