25 Kasım 2007 Hürriyet Gazetesi’ndeki “Hocalara Üç Soru” başlıklı yazınızı İzmir’de Sayın Avukat Onur Güven beyefendi bana gösterip okuttu.
Kur’ân’ı doğru anlama konusunda gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı sizi tebrik eder sonra da bu konuyu kamuoyuyla paylaştığınız için size çok teşekkür ederim.
Muhatap aldığınız Sayın Mustafa İslamoğlu, Hayrettin Karaman, İhsan Eliaçık, Hayri Kırbaşoğlu, Süleyman Ateş, Nihat Hatipoğlu ve Yaşar Nuri Öztürk hocalarımızdan cevap aldınız mı almadınız mı bilmiyorum. Ya da doğru cevapları zat-ı âliniz tespit edip daha sonra köşenizde yayınladınız mı bunu da bilmiyorum. Yalnız söz konusu yazınıza yapılan eleştirileri öğrenince bu milletin Kur’ân’ı anlamak için daha fırınlarca ekmek yemesi lazım geldiği kanaatine vardım. Ve âcizane sorularınızı cevaplamayı düşündüm. Bu arada âcizane kendimi de biraz tanıtayım.
Ben, Kur’ân ve İslam dini ile ilgili bilgi kirliliği karşısında, insanlara bir iman ve vicdan borcu olarak Kur’ân’ı tanıtmak mecburiyetinde kalmış bir Müslüman kardeşinim. On bir cilt halinde “Tebyînü’l Kur’ân (İşte Kur’ân!)” adlı bir çalışma yapıp bunu kamuoyuyla paylaştım. (İşaret Yayınları) Ayrıca, iniş sırasına göre necmleri düzenlenmiş bir de meal hazırladım. Bu da İşaret Yayınları tarafından Mart/2011’de çıktı. Bu çalışmalarım “istekuran.com, istekuran.net ve tebyinulkuran.com” sitelerimizde de yayınlanmaktadır.
Hazırladığım mealin sunumunda ve Tebyînül’ Kur’ân’ın muhtelif yerlerinde Kur’ân’ın neden anlaşılamadığını veya neden yanlış anlaşıldığını yüzlerce örnekle de gösterdim. Bu kitaplardan zat-ı âlinize de gönderdim.
Sorularınıza sebep olan ayetlerin tercümelerini, tahlillerini ve meallerini bu kitaplarımızda bulacaksınız. Siz de Kur’ân’ın doğru anlaşılması noktasında yapacağınız hizmetlerin bir mükâfatı olduğunu; ecrinin Allah tarafından verileceğini bilen ve bekleyenlerdensiniz.
Sayın Ahmet Hakan beyefendi! Sorularınızın cevaplarını arz ediyorum:
Yahudi ve Hıristiyanların Dost Edinilmemesi
Kur’ân’da geçen “Velî, evliyâ” sözcükleri, genelde “dost, dostlar” olarak çevrilerek ayetler ahlâkî bir davranışı öneriyor anlamına indirgenmektedir. Hâlbuki ayetlerdeki “velâyet”; idarî, siyasî ve hukukî velâyettir [korunma, gözetilme ve yönetilmedir]; arkadaşlık, samimiyet, işbirliği, iş ortaklığı değildir.
Mü’minler kesinlikle velâyetlerini [korunmalarını, gözetilmelerini, yönetimlerini; hak ve özgürlüklerini], müşriklere-kâfirlere, Yahudi ve Hıristiyanlara veremezler, teslim edemezler. Bu, kesinlikle yasaklanmıştır. Müslümanların korunma, gözetilme, yönetilme; bekalarını ve geleceklerini etkileyecek işlerine; hak ve özgürlüklerine Müslüman olmayanlara el sürdürülmemelidir. Onlara ne velâyet ne de vekâlet verilebilir.
Allah’ın koyduğu bu, velâyetin, Yahudi, Hıristiyan, kâfir ve münafıklara verilmemesi kuralı, bağımsızlığın, özgürlüğün, varlığı sürdürmenin ve gelecekte de var olmanın teminatıdır. Bir Müslüman erkek, Yahudi veya Hıristiyan bir kadınla evlenebilir. Bunda her hangi bir sakınca yoktur. Yahudi veya Hıristiyan kadın, Müslüman erkeğin eşi olabilir ama “velî”si olamaz. NitekimTevbe suresinin 71. ayetinde de şu ifadeler yer alır: “İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının velîsi; koruyucu, yol gösterici yakınlarıdırlar. ……”.
Şu ayetlere de bakılabilir: Enfal; 72, 73, Mâide; 51, 57, 80–82, Âl-i İmrân; 28, Tövbe; 23, Mümtehine; 1–2, 8, 9, Nisâ; 89, 144.
Bu ilkeye ters davrananların ve önemsemeyenlerin ibretlik akıbetleri tarih kitaplarında bolca görülebilir.
Yahudilerin Lânetlenmişliği
Mâide; 13, 64, 78, Bakara; 88, Nisâ; 47. ayetlerde Allah’ın lâneti ifade edilir. Ama ayetlerde Yahudi ırkının lânetlendiği değil, geçmişte “Sözleşmeleri bozan, yeni vahyi kabule yanaşmayan ve Sebt’e (İbadete özgü güne) ihanet eden” belirli Yahudi gruplarının lânetlendiği açıklanır. Benzer davranışlarda bulunanların da lânetleneceği ihtarında bulunulur. Suçsuzların, Yahudi ırkından henüz doğmamışların suçu mu olur?! Sorumluluğun bireyselliği konusunda Kur’ân’da onlarca ayet bulunmaktadır.
Mekke ve Medine’ye Müslüman Olmayanların Girememesi
Bu anlayış, Tevbe suresinin 28. ayetinin çarpıtılması sonucu oluşmuştur. Bu ayetin tarafımızdan takdim edilen meali şöyledir:
“Ey iman eden kimseler! Ortak koşan bu kimseler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan/onların uzaklaşmasıyla kazanç kaybına uğramaktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde armağanlar ile yakında zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.”
Bu ayet, Rasülüllah’ın katıldığı Hacc-ı Ekber’in kapanış beyannamesindeki maddelerden bir tanesidir ve belirli muhataplara yönelik bir kesin uyarıdır. Burada konu edilen “müşrikler”, Rasülüllah ile yaptıkları sözleşmeleri, barış antlaşmalarını bozup Müslümanları sinsice ve arkadan vurmak isteyen kimselerdir. Pislik olan da; bir daha Mescid-i Haram’a sokulmayacak olan da bunlar olup başka yerde yaşayan müşrik, Yahudi, Hıristiyan, Mecusi ve ateistler değildir. Hele hele o günlerden seneler, asırlar sonra dünyaya gelmiş ve gelecek Müslüman olmayanlar hiç değildir. Ayetin yer aldığı pasajı iyi anlamak gerekmektedir. Pasajda bu konu gayet açık ve nettir.
Ayrıca Kur’ân’ın öngördüğü gerçek hac da tüm insanlığa açıktır. Kur’ân’a göre hac, bu günkü gibi çöl turizmi ve taşın toprağın kutsanması değil, tüm insanlığın eğitimine, öğretimine açık bir uluslararası (her inançtan, her toplumdan insanların katılacağı) organizasyondur.
Hac ile ilgili ayetlerde (Âl-i Imran; 96, 97, Maide; 97, Hac; 25, 26- 29) “… insanlar – orada ibâdete kapanan veya dışarıdan gelen eşit olmak üzere – için kılınan Mescid-i Haram’dan…. ”,“… Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.…”, “Allah, Ka’be’yi; o Beyt-i haram’ı, haram ayı, hedyi (hacda oraya hediye olarak kesilen hayvanı) ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir ayağa kalkış kıldı…” ve “ …kendilerine ait bir takım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında haccı duyur. Yürüyerek veya incelmiş (yorgun düşmüş) binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler….” ifadeleri yer alır. Bu ifadeler, Mescidi Haram’ın yerli yabancı her türden insana açık olduğunu gösterir. Ayrıca Hacc ile ilgili bu ayetlerdeki“Sonra KİRLERİNİ GİDERİP TEMİZLENSİNLER” ve “Beytimi, dolaşanlar, ibadete kapananlar ve secde edenler, rükû edenler için TERTEMİZ TUTUNUZ” ifadeleri, oraya gelenlere hamam hazırlamalarını, gelenlerin de o hamamda yıkanmalarını, İbrahim ve İsmail’in Mekke’de çöpçülük yapmalarını değil, gelenlerin şirk pisliğinden kurtulmalarını sağlamalarını öngörmektedir.
O nedenle aslında Mekke’ye Müslüman olmayanlardan; Yahudi, Hıristiyan, ateist, dinsiz kimselerden de davet edilmelidir. Ve onlar orada ikna edilmeye; İslam dini benimsetilmeye çalışılmalıdır. (Sitelerimizde Hac ile ilgili de ayrıntılı makale bulunmaktadır.)
Tevbe; 28’in bugünkü Müslümanlara mesajı ise, ülkelerinde bulunan hainleri sürgün edip bir daha ülkenin hiçbir yerine; özellikle de eğitim, öğretim kurumlarına sokmamaları ve ekonomik kaygılarla kesinlikle bu ilkeden taviz vermemeleridir
Başarılarınızın devamı dileklerimle…. 10 03 2011
Hakkı YILMAZ
Söz konusu yazı aşağıdadır:
Hocalara üç soru
SAYIN Mustafa İslamoğlu… Sayın Hayrettin Karaman… Sayın İhsan Eliaçık… Sayın Hayri Kırbaşoğlu… Sayın Süleyman Ateş… Sayın Nihat Hatipoğlu… Ve hatta Sayın Yaşar Nuri Öztürk…
Pek muhterem hocalarım!
Teoloji alanında az buçuk mürekkep yalamışlığım vardır.
Ancak…
“Yarım hoca adamı dinden imandan eder” şeklindeki geleneksel hükmü göz önünde bulundurursanız…
Benim bu konuda ahkám kesmeye kalkışmamın yol açacağı vahim sonuçları sizler de takdir edersiniz.
Dolayısıyla bu iş size düşmektedir.
Lütfen, ta imam hatip günlerimden beri işin içinden çıkamadığım şu “üç mühim konu”da…
Hem beni, hem de benim şahsımda merak edenleri aydınlatabilir misiniz?
BİR: Kuran’da hem “Yahudi ve Hıristiyanların dost edinmemesi” öneriliyor, hem de “Bir Müslüman erkeğin, Hıristiyan ya da Yahudi kadınla evlenmesi”ne cevaz veriliyor. Burada bir çelişki yok mu? “Dost edinme! Ama evlenebilirsin” şeklinde ortaya çıkan bu çelişkiyi nasıl izah etmektesiniz?
İKİ: İslam dininde Yahudiler için “lanetlenmiş kavim” tanımlaması vardır. Bir ırkın topyekûn lanetlenmesi yaklaşımı, İslam’ın ortaya koyduğu “Herkes Allah katında eşittir”prensibiyle çelişmiyor mu? Bu çelişki hakkında ne düşünmektesiniz?
ÜÇ: Geçenlerde Suudi Arabistan Kralı, Vatikan’ı ziyaret edip Papa’ya armağanlar sundu. Oysa Papa, Suudi Arabistan Kralı’na iade-i ziyarette bulunamaz. Çünkü Mekke ve Medine’ye Müslüman olmayanların girmesi yasak. Bu yasak kararı “bir arada yaşama”fikrine aykırı değil mi? Yasak kararının arkasında hangi “mantık” yatmaktadır.