1,2,3) Allah'ın yardımı ve fetih geldiği ve sen, insanların, bölük bölük, Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, hemen Rabbinin övgüsüyle birlikte her türlü noksanlıktan Kendisini arındır ve O'ndan bağışlanma dile. Şüphesiz O, ezelden beri tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verendir.
Âyetteki fetih ile, "Mekke'nin, o bölgedeki diğer kentlerin, site devletlerin fethi" kastedilmiştir. Zira sözcüğün başındaki "lam-ı tarif", mahzuf muzafın ileyhten bedel olup فتح الله[fethullâh/Allah'ın fethi] anlamındadır. Allah'ın lutfedeceği fethi de, sadece Mekke'nin fethine indirgemek uygun değildir. Zaten bu sûre Mekke'nin fethinden iki sene sonra inmiştir.

Târih kaynaklarına göre bu âyetlerin indiği dönemde Yemenliler, grup grup gelip Müslüman olmuşlardı. O nedenle bu seneye, "heyetler senesi" denilir.

Bu sûrenin iniş sebebiyle ilgili şu bilgiler verilmiştir:

İbn Ömer dedi ki: Bu sûre Veda haccı sırasında Mina'da nâzil oldu. Daha sonra, Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı beğenip seçtim (Mâide/3) buyruğu nâzil oldu. Bundan sonra Peygamber (s.a) 80 gün yaşadı. Daha sonra da Kelâle âyeti (aynı zamanda sûrenin son âyeti olan Nisâ/176. âyet) nâzil oldu. Ondan sonra Peygamber elli gün yaşadı. Daha sonra, Andolsun ki içinizden size öyle bir Peygamber geldi ki... (Tevbe/128) âyeti nâzil oldu. Bundan sonra 35 gün yaşadı. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Sûrede dikkat çeken, Hemen Rabbinin övgüsüyle birlikte tesbih et ve O'ndan bağışlanma dile ifadesiyle, önce Rasûlullah'a, sonra da insanlığa kulluk terbiyesi öğretilmektedir. Şöyle ki: Herkes şâhit olmuştur ki, Rasûlullah canını dişine takarak elçilik görevini yapmıştır. Ama her ne olursa olsun Allah'ın hakkının ödendiği düşünülmemeli ve kusurlar için Allah'tan bağışlanma dilenmelidir. Zira Allah'ın hakkının ödenmesi mümkün değildir. Öyleyse kul, O'nun tevvâblığına, gaffârlığına sığınmalıdır.